Tuesday, December 1, 2009

Türkiye’nin diplomatik politikalarında değişim olabilir

SETimes
Published on SETimes (http://www.setimes.com)

Türkiye’nin diplomatik politikalarında değişim olabilir

30/11/2009
Türk dış siyaseti yön mü değiştiriyor? Türkiye Batıdan Doğuya mı yöneliyor?
Erol İzmirli, Southeast European Times, İstanbul -- 30/11/09
photoHürriyet gazatesi yazarı İlhan Tanır. [İlhan Tanır’ın izni ile yayınlanmıştır]
Türk hükümeti, dış siyasetinde herhangi bir değişiklik olmadığını söylese de, ülkenin bölgesel önceliklerinde görülen değişim – Batı dünyası başta olmak üzere – herkesin dikkatini çekiyor.
Washington’da yaşayan dış siyaset uzmanı ve Hürriyet yazarı İlhan Tanır, ülkenin diplomatik rotasını değiştirip değiştirmediğine dair görüşlerini, muhabirimiz Erol İzmirli ile paylaştı.
SETimes: Türkiye’nin dış siyaset ekseninde bir değişiklik olup olmadığına dair tartışmalar çerçevesinde, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) dış siyasetini nasıl tanımlıyorsunuz?
İlhan Tanır: Öncelikle AKP hükümetinin ideolojik değil, pragmatist bir yönetim olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hatta bu hükümetin bugüne dek Türkiye’nin gördüğü en pragmatist hükümet olduğunu bile söyleyebilirim. Dış siyasette izlenen bu yöntem bakımından AKP kimi zaman Türkiye tarihinin en liberal ve en Batı odaklı hükümeti olarak hareket ediyor.
SETimes: Sizce yeni politikaların ardındaki itici güç, bölgesel güç olma isteği mi, yoksa İslam dünyasının sesi olmak mı?
photoTürkiye, ülkedeki Kürt nüfusla daha iyi ilişkiler kurmaya çalışıyor. [Getty Images]
Tanır: Bence bu proaktif politikaların en büyük nedeni, Türkiye’yi, dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi bölgesel bir güç olarak konumlandırma isteği. Öyle görünüyor ki başrolde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu olmak üzere Türk dış siyaset düşünürleri, Türkiye’nin bu rolü üstlenmek için gereken herşeye sahip olduğuna inanıyor. Ülkenin tarihi, büyüyen ekonomisi, nispeten yüksek nüfusu, coğrafi konumu –avantajları ve dezavantajları ile –, gerek dini kimliği gerek laik geçmişi, bölgesel güç olma görevine uygun olduğunu düşündürüyor.
Türkiye Ermenistan ile olan tarihi anlaşmazlığa son vermeye ve hem Kuzey Irak’taki Kürtler hem de Türkiye’deki Kürt nüfus ile daha iyi ilişkiler kurmaya çalışıyor. Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesine ilişkin görüşmelere de, özellikle de 2004 yılındaki referandum sırasında büyük destek verdi. Ayrıca AB’ye tam üyelik konusunda da hâlâ istikrarlı bir tutum içinde. Dolayısıyla Türkiye’nin hem Doğudaki hem de Batıdaki profilini geliştirmeye çalıştığını söyleyebiliriz.
Bununla birlikte bu stratejik derinliği olan fikirlerin ve çok yönlü yaklaşımın pek çok tehlikeyi de içinde barındırdığını düşünüyorum. Bu kendine güven duygusu yanlış yönetilirse, oldukça travmatik sonuçlar doğurabilir.
SETimes: Sizce Ankara’nın kendine duyduğu bu güven, Batı ile olan ilişkilerinde sorun yaratacak mı?
Tanır: Türkiye’nin iki yakın komşusu – Suriye ve İran – ile olan ilişkileri son zamanlarda dikkat çekiyor. Bu iki örnek konusunda Türkiye hem Batılı hem Türk politikacılar ve yorumculardan oldukça ağır eleştiriler aldı ve hâlâ da almaya devam ediyor.
Suriye olan ilişkilerde Türk dış siyaset ekibi, uluslararası konjonktürü okudu ve Suriye’ye yönelik katı tutum ve politikaların gevşetilmesi gerektiğini öngördü.
photoSuriye Devlet Başkanı Başer Esad (solda) ve Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan İstanbul’da. [Getty Images]
Diğer tarafta Türkiye, bir diğer sorunlu komşusu İran ile olan ilişkiler konusunda da aynı yaklaşımı uygulamaya çalışıyor. Türkiye ve İran, yüzyıllardır bölgesel nüfuz için birbiriyle rekabet eden iki ülke. Yakın geçmişe, özellikle de 30 yıl önce İslami rejimin İran yönetimini ele almasından bu yana geçen sürece bakıldığında, ikili ilişkilerin daha da gerildiğini görüyoruz.
SETimes: Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerindeki soğukluk da dış siyaset eğilimleri açısından dikkat çekici bir gelişme. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tanır: Türkiye’nin İsrail’in yaklaşımına yönelik protestosu, ilk bakışta mantıklı geliyor. Fakat bu yaklaşımı mercek altına aldığımızda, Türkiye’nin siyasi liderlerinin eleştiri boyutunu aştıklarını görüyoruz. Epey olumlu bir geçmişe sahip İsrail-Türkiye diplomatik ilişkilerinde, Türkiye bazı sert iddialar ortaya atıyor.
Bu iddialar, herhalde İsrail ile olan ilişkileri kesintiye uğratmak için tekrar tekrar dile getiriliyor. Türk liderler, Davos Zirvesi'nden bu yana İsrail’e yönelik eleştirilerini azaltmadı, oysa diğer tarafta İsrail Türkiye’ye en az birkaç kez zeytin dalı uzattı. Çok kısa bir süre önce İsrail başbakanının Türkiye’nin Suriye konusunda arabulucu rolü üstlenmesini reddetmesi, onlarca yıldır süren stratejik ittifakı resmi olarak sona erdirmiş oldu.
Batı Türkiye'yi kaybediyor olabilir mi?
Tanır: Türkiye’yi kaybetmemenin reçetesi nedir? Bu sorunun yanıtı, Batılı çevrelerde hem siyasetçiler hem de yorumcular arasında büyük bir endişe kaynağı ve temel bir tartışma konusu. Eğer olur da kritik bir karar anı gelirse, Batılılar Türkiye’nin desteğini alacaklarından nasıl emin olabilirler? Korkarım bu sorunun yanıtı, pragmatist Türk yönetiminden ziyade Batılı ülkelere bağlı.
Batının bu olumlu rolü ile ilgili ilk adımlar Başbakan Recey Tayyip Erdoğan’ın Aralık ayı başında başkent Washington’a yapacağı ziyaret sırasında atılabilir. Amerikan Başkanı Barak Obama, bu ziyarette ve daha sonrasında bazı somut tekliflerde bulunmalı. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin ABD ve Batı dünyasının yanında yer almasını istiyorsa İran konusunda Türkiye’nin neden Batı ittifakına daha yakın olması gerektiğine dair pragmatik nedenler öne sürmeli.